29 Temmuz 2022 Cuma

Eski çiçekler üzerine…


Cennet tasvirleri, huriler ve dünyada tadılmayan yiyeceklerin yanı sıra dünyada görülmeyen eşsiz çiçeklerle de doludur. Bir çok çiçek, antik tanrı ve tanrıçaların, peygamberlerin, göçmüş kral ve kraliçelerin sembolü olmuş, mimariyi süslemiş, medeniyetlerin armalarında, paralarında da baş köşeyi kapmayı başarmıştır. Dünyada bulunan en eski çiçek fosilleri, yüz milyon yıl öncesine bizi ışınladığından dünya var olduğundan beri bu eşsiz canlılarla aynı oksijeni paylaştığımızı biliyoruz. Hayata anlam katma çabamızdan ötürü biz insanlar için çiçekler, muhteşem güzellikleriyle baş tacımız ve yüzyıllardır gerçekten başımızı taç olarak süslemelerinin yanı sıra hayatı, neşeyi, sağlığı, gücü, zenginliği, aşkı simgeler, hatta kötü güçleri, hastalıkları, ölümü bile. Düşünen entrika sever hayvan cinsimiz çiçekleri de öyle masum masum muhteşem güzellikleriyle bir kenarda oturtacak değildi ya.

1500'lerin başında Avrupa'dan Amerika'ya ve Afrika'ya uzanan coğrafi keşifler 1800'lere kadar devam etmiş. Bu keşifler sırasında el değmemiş coğrafyalara, zengin Avrupa devletlerinin donanma gemileri, fesleğen başı sever gibi yumuşak el dokunuşlarıyla dokunup geçmemiş tabi ki. Gemileri dolduran tüccarlar, kaşifler, doğa bilimciler ve botanik ressamları gördükleri yeni şeylere hayranlıklarından gözleri dönmüş ve kendilerini kaybetmişler. İnsanlığın en karanlık zamanları, kölelik ve sömürgecilik de o el değmemiş kıtalarda gördükleri muhteşem cennet bitkilerini, hayvanlarını ve renkleri kendileri gibi olmadığından ötürü egzotik insanlarını, gemilere doldurup krallarına, ülkelerine hava atmak için yanlarında götürmeleriyle başlamış. Getirilen nadir ve fantastik bitkiler, saray sofralarını, bahçelerini süslemiş, bürokratik ilişkilerde güçlü birer hediye olarak elden ele dünyaya yayılmıştır. 1800'lerin başlarında bu muhteşem bitkileri mevsim şartlarına uyumlandırmak için doğa bilimcilerin gemilerde kullandığı taşıma tekniği uygulanarak kış bahçeleri, limonluklar, fidanlıklar ve seralar  kurulmaya başlanmış. Bitkiler de biz insanlar gibi yeni taşındıkları coğrafyalara zamanla uyumlanmayı öğrenmiş.

Çocukluk hatıralarımdaki bahçeleri dev ortancalar, kadifemsi sardunyalar, ıtırlar, güller, begonyalar, sümbüller, zambaklar, şebboylar, küpe çiçekleri, karanfiller, rengarenk menekşeler süslüyor mesela. Tüm bu çiçekler bir çoğumuz için buralı, Anadoluludur şüphesiz. Ama insanlığın karanlık kölelik ticaretiyle oncağızların da vatanlarından koparılıp denizleri aşarak bahçelerimizdeki, balkonlarımızdaki ve evlerimizdeki saksılara kadar uzanan uzun bir yolculuk yaptığını artık biliyoruz. Mesela Sardunya G. Afrikalı, Begonya G. Amerikalı, Ortanca ve Gül de Asyalıdır. Coğrafi keşifler ve bürokratik ilişkiler sayesinde bu canım güzellikleri seyredip mutlu olmak bizlere de nasip olmuş anlayacağımız. Bu bitkilerin tabi ki etinden sütünden faydalanmayı da ihmal etmemiş; tıbbi ve aromatik faydalar sağlamış, kraliyet çeyiz sandıklarını tohumları süslemiş, statü sağlamış, şairlere ve ressamlara ilham perisi olmuş,  modayı yönlendirmiş, kilimlere dokunmuş safi güzellikleri gözümüzü ve ruhumuzu şenlendirmiştir. 

Yakın zaman hatıralarımı şekillendiren çiçekler de şöyle: evde, deve tabanları, fil kulakları, orkideler, alocasialar, paşa kılıçları, sukulent ve kaktüsler; bahçede ise begonviller, avizeler, Bodrum papatyaları aslında Afrikalı onlar;), pasifloralar, yaseminler, zambaklar, galalar, canalar, daturalar, kahkaha çiçekleri. Hala kıtalar arası yolculuklar yapan yüz yıllık türlü rengarenk güzellikler...


                                                     

Resim: 7 yaşındaki Charles Robert Darwin ve çiçeği:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder