Dünya var
olduğundan bu yana Googollarca (Googol çok da bilmediğimiz matematikteki en
büyük sayılardan biri ve Google'ın da isminin ilham perisi) insan, hayvan,
bitki, mikroorganizma geldi geçti ve geçiyor. Aslında her birimiz dünyanın harcına
karışarak yaşamaya devam ediyoruz. Ama ölümlü belleğimizin algıladığı evrenin
belleğinin algıladığından çok farklı… İnsanlara özgü gibi görünen hayata anlam
katma ve iz bırakma özelliğimiz ,hayatı paylaştığımız diğer canlılardan bizi
bir adım öne çıkarıyor mu, bilemiyorum. Çünkü kendimizi ve sosyal çevreyle olan
ilişkimizi anlamlandırmaya daha çok kafa yoruyoruz. Bir mezarlık servisinin ona
yuklediğimiz: doğumdan ölüme giden uzun yol ya da diğer ağaçlar gibi dört
mevsimi yaşamadan her dem yeşil kaldığından özgür olduğu gibi anlamların
yanında belki de kendi söylediği birşeyler de vardır ama pek ilgilendiğimiz
söylenemez. Ortalama bir insan ömrünü tamamlamadan anlam vermemiz gereken
önemli şeyler var. Mesela unutulmamak, bir iz bırakmak gibi…
İlk insanların
yaşadığı mağaralar, yüzyıllar sonra önce çobanlar, gezginler ya da kaşifler
tarafından bulunup sonra bilim insanlarınca incelendiğinde, atalarımızın bize
bir takım mesajlar bırakmış olabileceği sonucuna varıldı. Atalarımızın , bitki
köklerini, avladıkları hayvanların kanlarını, böcek kabuklarını tükürükleriyle
kıvamlandırıp parmak boyama yapıp, yuvalarının duvarlarına
avlanma,beslenme, barınma ve inanç sistemleriyle ilgili bilgiler aktardıklarını
biliyoruz. Hatta daha da ileri gidip on binlerce yıl önce insanların neler
düşündüğünü , yaşam tarzlarını ve unutulmamak için bir iz bırakmak peşinde
olduklarını söylüyoruz. Bazen elektrik kesildiğinde ailecenek oynadığımız
eğlenceli oyunlar gibi sadece birer oyun ve mum ışığında yapılmış güzel resimler
olabilme ihtimallerini düşünüp eğleniyorum.
Yüzyıllar
içinde mağara resimlerinin yanına türlü icatlar, keşifler, yollar, şehirler,
tarım ve hayvancılık sistemleri, devletler, savaşlar, barışlar, sanatsal
ve bilimsel aktiviteler de eklendi tabi.Tüm bu aktivetelerdeki nihai amaç yine
yaşama anlam verebilmek ve unutulmamaktı şüphesiz. İnsanlar buldukları
kıtalara, icatlara, inşa ettikleri şehirlere, binalara, büyüttükleri sebzelere,
çiçeklere, çocuklara adlarını vererek ölümsüzlüğün bir yolunu buldular.
Bilimsel olarak sürdürdükleri çalışmalarla da fiziki olarak ölümsüz olmanın
yollarını büyük bir inançla aramaya devam ediyorlar. Kısa bir süre durup
düşününce tüm bu olup biteni anlamak imkansız geliyor. Yine de kısacık ömrümüzde bunun için çabalamamız güzel…
Herkes kendi
gücünün yettiğince hayata anlam vermeye çalışıyor. Daha fazlasını iktidarı,
parası ve eğitimi (olanakları) olanlar üstleniyor. Küçük ölçekte kendi çevremi
gözlemlediğimde hayata anlam katan ve unutulmamayı sağlayan şeyler:
Çocukları ve
hayvanları şevkatle sevmek ve korumak,
Güzel
yemekler yapıp sevdiklerimizle paylaşmak,
Günlük
tutmak, Haikular yazmak, şarkılar uydurmak,
Fotoğraf
çekmek,
Yolculuklara
çıkmak,
Masallar
dinlemek, okumak ve anlatmak,
Sevdiklerimize
hayatımızda oldukları için ne kadar da minnettar olduğumuzu hissettirmek,
Dokunmak ve
sarılmak,
Komşulara
kokmuştur diye bir tabak evde pişenden götürmek,
Çevremizdeki
bitkilerin, kuşların, balıkların isimlerini öğrenmek,
Doğaya layık
olduğu saygıyı gösterebilmek için çabalamak,
Bu "şeyler
listesi" uzadıkça uzar…
Yüz küsur
yaşındaki tatlı komşum yaşamayı çok seviyor, kim sevmez ki? Anılarını, gezdiği
gördüğü yerleri, ördüğü dantelleri, kahve fallarını, yemek tarifleri paylaşmayı
da çok sever. Hiç unutmuyorum, bir komşusu hacı nine varmış. Hesaplarıma göre
bu hacı nine çevrek asır önce yaşamış ve çok güzel halka (Bodrum halkası bir
çeşit hoş portakal kokulu kurabiye:)) yaparmış.O halka pişirdiğinde ev dolusu
kokarmış. Velhasıl halkanın tarifini kimseyle paylaşmaz “ siz nasıl ederseniz,
ben de öyle yapıyorum.” der geçiştirirmiş. Ah!Hacı nine!Verseydin şu halkanın
tarifini de “Nebile’nin Halkası” diye sen de unutulmayıp tarihe
geçseydin, şahane olmaz mıydı?
Fotoğraf: Bir eskici dükkanı...Bizden sonra geriye kalanlar böyle küçük küçük eskici dükkanlarında
yeniden yaşama katılmayı bekliyorlar. Eşyalar da
unutulmamanın bir aracı olabiliyor...