17 Ekim 2021 Pazar

Renkler üzerine...

Bilimsel araştırmalara göre renk, görsel sistemlerimizin aldığı bilgiye karşı beynimizin verdiği cevapmış. Dalga boyu, frekans, enerji, çeşitli duygular, anlamlar, uydurduğumuz türlü isimlerle renkler temelde hayatta kalma savaşında faydalandığımız önemli bir rehberdir. Doğaki canlılar için renkler tehlike, beslenmek, aşk yapmak gibi basit hayati aktiviteleri gerçekleştirirken kullandıkları trafik ışıkları gibidir. İlk insanlar da muhtemelen başlarda bu kadarıyla yetinmiş ama sonraları boş vakitlerinde can sıkıntısından düşünmeye başladığında konu dallanıp budaklanmış olabilir. Yüzyıllar içinde insanlar toplumsal hayatlarını düzenlerken bilimde, siyasette, dinde, sağlıkta, eğitimde, sanatta, ticarette renklerden faydalanmış ve kendi renk dillerini oluşturmuştur. Örneğin Beyaz bir çok kültürde saflığın ve temizliğin simgesidir. Siyasette beyaz dürüstlük olmuş, dinde ruh temizliği, sağlıkta hijyen...Tarihteki kanlı savaşlarda ordular, kırmızıyı üzerlerinden eksik etmemiş; miğferlerinde, bazen yüzlerine sürdükleri boyalarda ya da taşıdıkları bayraklardaki kırmızıyla ne kadar cesur, hırslı ve güçlü oldukları mesajını düşmanlarına vermiştir. Renkleri bugün de gücün, tehlikenin, otoritenin, tarafsızlığın, asaletin, matemin, aşkın, huzurun, yaratıcılığın sembolü olarak hayatımızın her alanında kullanmaya devam ediyoruz.

Küçükken çevremdeki yaşlı insanların kıyafetlerinin niye hep grili, siyahlı, kahverengili olduğunu düşünürdüm. Elbiseler çiçekli bile olsa bu tonlarda olurdu ve gerçekte çiçekler o renklerde olamazdı. İnsanların giyidiklerinin solgunluğu gözlerinin ferine de yansırdı, enerjileri çekilmiş gibi olurdu. O zamanlar Bilim insanlarının renklerle ilgili yaptığı çalışmalardan haberimiz olamıyordu tabi. Oysaki büyüyünce küçük ve tutucu toplumlarda mahalle insanlarının yaptığı tabusal çalışmaların gündelik hayatlarımızı renklendiriyor olduğunu anlamaya başlamıştım. Televizyon ve fotoğraflarımız yıllarca siyah-beyaz olsa da hayatlarımız olabildiği kadar renkli olurdu. Yaşamın Renkleri-Pleasantville adında siyah-beyaz bir filmde de bir gün karakterlerden biri renkleniyordu. Önce kasaba bu duruma direnç gösteriyor, kötü-yanlış bir şeyler olduğuna inanıyordu. Zamanla renklerin ve renklenmenin pek de kötü bir şey olmadığını anlıyorlardı. Renklerin Yolunda adında bir çocuk kitabında ise sadece siyah ve tonlarına kafayı takan bir Kral vardı. Tüm gezegeni gücü ve hırsı ile katran karasına boyatmış ve renkleri halkına yasaklamıştı. Gezegendeki herkes o kadar itaatkar, çaresiz ve mutsuzdu ki... Neyse ki mavi etekli küçük kahramanımız renklerin peşinde cesurca bir yolcuğa çıkıp gezegeni tekrar renklendirmeyi başarmış herkes de eski enerji ve mutluluğuna kavuşabilmişti.

Gerçek dünyaya döndüğümüzde hayvanlar yemeklerine ulaşmak, tehlikeden korunmak ve çoğalmak için renklere ne kadar muhtaçsa biz insanlar için de renkler o kadar önemli aslında. Gündelik hayatımızda evde tv izlerken, AVM'de alışverişte, yeni bir iş görüşmesine giderken ya da duygusal ilişkilerimizde renklerin verdiği mesajları bazen dışarıdan farkında olmadan alıyor bazen de biz  dışarıya o mesajı bilinçli olarak verebiliyoruz. Yaşadığımız şehirlerin iklimi, mimaride kullanılan renkler bile psikolojimizi etkileyebiliyor. Mega şehirlerdeki gri-beton renginin disiplin ve düzenle ilgili kaygılardan şehir plancıları ve yöneticilerce tercih edildiğini artık biliyorsak da biz o gri pencereye hiç olmasa da yaldır yaldır kırmızı çiçekler açan bir sardunya saksısı koyup küçük hayatlarımızı renklendirmeye çabalıyoruz. Umut fakirin ekmeğiyse renkler de müzik gibi ruhumuzun gıdası ne de olsa...







Not: Yazıda bahsi geçen film 1998 yapımı Komedi/Fantastik dalında yapılmış Yaşamın Renkleri-Pleasantville filmidir.
Kitap da Dilara Duman ve Şebnem Kurtul'un yazıp resimlediği Renklerin Yolunda kitabıdır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder